
Hürriyet’ten Nedim Şener’in haberine göre;
“Biz bu filmi daha önce görmüştük” diyeceğimiz cinsten; içeriği, aktörleri farklı olsa da yapımcısı ve konusu çok benziyor. Senaryoyu aynı kişiler yine kanla yazmış, işaretler soykırımcı İsrail’in bir istihbarat operasyonuyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Filmin konusu, ABD’de İsrail’e karşı çıkan herkesin başına gelecek cinsten. İsrail’e ve politikalarına, ABD devleti içindeki derin yapılanmasına karşıysanız filmin sonu ABD başkanı için ayrı, ABD başkanına yakınsanız ayrı, siyasetteki ve seçmendeki etkinize, toplamsal karşılığınıza bağlı olarak ayrı bitebiliyor. Mesela, İsrail’in Gazze’deki soykırımına itiraz eden bir öğrenci ya da akademisyenseniz üniversiteden atılırsınız, çalışansanız işinizden kovulursunuz. Aktörseniz film çekemez, sporcuysanız oynayamazsınız.
KENNEDY SUİKASTI İLE KORKU İNŞA EDİLDİ
Eğer ülke içindeki kılcal damarlara kadar sızmış İsrail’e karşı tutum alan bir ABD başkanı ve ona çok yakın etkili siyasi bir figürseniz suikast kaçınılmaz. İsrail’in ABD’deki imajı yalnızca ekonomi, siyaset, medya, istihbarat, yargıdaki gücünden gelmiyor, aynı zamanda halkın içinde 60 yıldan fazla ölümcül bir korku inşa etmiş.

Bunda 35’inci ABD Başkanı John F. Kennedy’nin 22 Kasım 1963 günü Teksas Dallas’da aracında başından vurularak öldürülmesinin payı büyük.
Trump’ın söz vermesine rağmen belgelerin tamamını açıklamaya cesaret edemediği Kennedy suikastının arkasındaki bir numaralı şüpheli Wikipedia’ya göre bile İsrail ve onun istihbarat örgütü Mossad ve onunla işbirliği yapan CIA, FBI, Pentagon.
Kennedy, 1948 yılında kurulan İsrail ile ilişkilerini, Mısır başta olmak üzere Ortadoğu’daki Arap ülkelerini de dikkate alarak kendisinden önceki ABD başkanları gibi dengeli biçimde götürmeye çalıştı. Bunda rakibi Sovyetler Birliği’nin bölgede sahip olduğu siyasi nüfuzun etkisi büyüktü. İsrail’in taleplerine cevap vermek petrol kaynağı Arap ülkelerini tamamen kaybetmesi anlamına gelecekti.
İSRAİL, NÜKLEERE 1958’DE BAŞLADI
Bugün 80’den fazla nükleer başlığı ile sadece bölge için değil tüm dünya için tehdit olan İsrail, bu alandaki çalışmalarına devlet olarak kuruluşundan 10 yıl sonra başladı.
Gizliliği kalkan ve Ulusal Güvenlik Arşivi (National Security Archive) internet sitesinde yayınlanan belgelere göre İsrail, 1958’de Fransa ile ortaklaşa Dimona ismi verilen ilk nükleer tesisini inşa etmeye başladı.
ABD yönetimi söz konusu tesisten 1960 yılının sonbaharında haberdar oldu. Ardından ABD Başkanı Kennedy’nin öldürülmesiyle biten süreç şöyle devam etti:
– 8 Aralık 1960: CIA’nın 8 Aralık 1960 tarihli gizli raporunda, Dimona’da nükleer silahlar için plütonyum üretimi de amaçlanıyordu.
– 20 Ocak 1961: Kennedy ABD Başkanlık koltuğuna oturdu ve Amerikalı yetkililerin Dimona Nükleer Tesisleri’nde incelemelerde bulunması talebini İsrail Başbakanı Ben-Gurion’a iletti. Ancak Ben-Gurion ülkesindeki kabine krizini gerekçe göstererek bu talebe ilişkin cevabını geciktirmeye çalıştı.
– 2 Nisan 1963: ABD Başkanı Başkan Kennedy, 2 Nisan 1963’te İsrail Başbakanı Ben-Gurion’a ABD’li uzmanların yılda iki kez Dimona’yı ziyaret etmesine izin verilmesini talep eden bir mektup gönderdi. Ben-Gurion, İsrail’in tehdit altında olduğunu ve yeni bir Holokost ile karşı karşıya kalabileceğini iddia ederek ABD’nin talebini geçiştirmeye çalıştı.
– 15 Haziran 1963: Başkan Kennedy, 4 Mayıs’taki mektubun ardından 15 Haziran’da Ben-Gurion’a iletilmesi talebiyle yeni bir mektup göndererek tesiste inceleme talep etti.
– 5 Temmuz 1963: Ben-Gurion’un yerine Başbakan olan Levi Eshkol göreve geldikten 10 gün sonra, Kenndy’nin mektubu kendisine iletildi. Mektupta Kennedy, İsrail’in nükleer çalışmalarına dair güvenilir bilgi elde edememeleri durumunda “Amerika’nın İsrail’e olan taahhütleri ve İsrail’i desteklemesi ciddi şekilde tehlikeye girebilir” diye uyardı.
– 22 Kasım 1963: ABD Başkanı John F. Kennedy, 22 Kasım 1963’te Teksas’ta suikast sonucu uzaktan tüfek atışıyla öldürüldü.
Kennedy’nin öldürülmesinden sonra yerine geçen Lyndon B. Johnson döneminde ABD-İsrail ilişkileri ilklere sahne oldu. Kennedy’nin yerine başkanlık koltuğuna oturan Lyndon B. Johnson, Dimona konusunun üzerine gitmedi. Büyük askeri yardım yanında İsrail’in kitle imha silahları geliştirmesini görmezden geldi. ABD, o günden sonra kademeli biçimde Siyonist İsrail’in tam kontrolüne girdi. Biden dönemi işbirliğinin zirvesi oldu.
TRUMP-DERİN DEVLET SAVAŞI
Trump, “Derin devletle mücadele” diyerek buna karşı tutum sergileyince son seçimlerinde kulağını sıyıran kurşun ile mutlak ölümle sonuçlanacak bir suikasttan kurtuldu. Ortadoğu politikaları konusunda görüş ayrılıkları olsa da ABD Senatosu’nda, Pentagon’da, FBI ve CIA’de, ekonomi ve finansta, yazılı, görsel ve dijital medyada, lobi şirketleri ile milyarlarca doların döndüğü fon ve vakıflarda, Hollywood’da hâkim olan demokrat seçmen tarafından desteklenen İsrail’in her talebini karşılamak zorunda kaldı.
CHARLİE KİRK, İSRAİL’İ ELEŞTİRİNCE
Özellikle gözü kapalı biçimde İsrail’i desteklemiş, İslam, siyahi, göçmen, azınlık düşmanı bir isim bu algıyı değiştirmeye başlamıştı: Charlie Kirk. Koşulsuz İsrail destekçisi Kirk, İsrail’i ve ABD devleti üzerindeki etkisini eleştirmeye başlamıştı. Gazze için soykırım demese de “etnik temizlik” ifadesini kullanmaya başladı. 7 Ekim’in İsrail’in bir komplosu olduğu iması yanında “Mossad ajanı” dediği Epstein dosyası üzerinden İsrail’in ABD’de istihbarat operasyonu yaptığını açıkça ifade etmeye başladı.
Kongre üyelerinin Mossad’ın şantaj baskısı altında olduğunu açıkça konuşan Kirk, çevresine sponsorlarının desteği çektiğini ve çok korktuğunu da söylüyordu. Netanyahu, tıpkı Elon Musk’a yaptığı gibi onu İsrail’e çağırmıştı. Ama o bir “hata” yaptı; İsrail kaynaklı fon tekliflerini ve İsrail davetini reddetti, eleştirilerini çok yakın olduğu Trump’a da taşıdı.
Artık kontrol dışına çıkmıştı, 9 Eylül günü Utah eyaletinde uzaktan yine bir tüfekle açılan ateş sonucu boynundan vurularak öldürüldü. İsrail’i eleştiren ve ABD gençliğini etkileyen önemli siyasi bir figür böylece susturuldu. Katilin 22 yaşında Utahlı Tyler Robinson olduğu açıklandı. FBI, medyaya inandırıcı bulunmayan bir senaryo verdi. ABD’lilerin büyük kısmı suikastın arkasında İsrail’in olduğuna inanıyor. Netahyahu, cinayetin üzerinden 24 saat geçmeden ABD medyasına bağlanıp kendini aklamaya çalıştı. Büyük bir algı operasyonu başlattı.
Şimdi sıra katilin anlatacaklarında; otopsi raporu, balistik ve olay yeri inceleme raporlarıyla yargılamaya gelecek. Ama katilin yargılamanın sonunu göreceğinden emin değilim. Tıpkı ya Kennedy’yi öldüren Lee Harvey Oswald gibi birisi tarafından öldürülür ya da cezaevinde intihar ettiği söylenen Epstein gibi cesedi hapishane koğuşunda bulunur. Geriye acılı ailesi, görkemli cenaze töreni, adı verilen sokak ya da binalar, dikilen heykelleri kalır; bir ABD filmi de böylece biter.
ABD’de muhafazakâr görüşleriyle tanınan ve Turning Point USA’nın kurucusu olan siyasi aktivist Charlie Kirk, Utah Valley Üniversitesi’nde yaptığı konuşma sırasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Saldırganın, 22 yaşındaki Tyler Robinson olduğu açıklandı. Robinson’un suikastı bir arkadaşına itiraf ettiği ve ailesi tarafından polise ihbar edildiği bildirildi. FBI, olay yerinde yüksek güçlü bir tüfek buldu ve soruşturma sürüyor. Başkan Donald Trump, Kirk’ün ölümünü “Amerika için kara bir gün” olarak nitelendirdi ve suikastçının ölüm cezası alması gerektiğini savundu.
Kaynak: CNN Türk