
ABD’nin eski Başkanı ve 2024 seçimlerinin Cumhuriyetçi adayı Donald Trump’a ait olduğu öne sürülen bir ses kaydı dünya gündemine bomba gibi düştü.

Kayıtta Trump’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Ukrayna’ya saldırmaktan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i ise Tayvan’a yönelik olası bir müdahaleden vazgeçirmek için doğrudan “şehirlerini bombalamakla” tehdit ettiği duyuluyor.
Söz konusu ses kaydı, Trump’ın seçim kampanyasına finansal destek veren bazı çevreler tarafından sızdırıldı. CNN’in aktardığına göre kayıt, 2024 yılına ait.
Putin’e: “Moskova’yı bombalarım”
Trump, ses kaydında geçmişte Putin ile yaptığı bir özel görüşmeyi aktararak şu ifadeleri kullanıyor:
“Ukrayna’ya saldırırsan Moskova’yı bombalarım, dedim. O da bana ‘Sana inanmıyorum’ dedi. Zaten bence gerçekten de inanmadı.”
Bu sözler, Trump’ın dış politika yaklaşımında diplomasi yerine tehdit ve güç gösterisine ne denli ağırlık verdiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Şi Cinping’e: “Pekin’i bombalarım”
Trump aynı şekilde Çin lideri Şi Cinping’e de Tayvan konusunda benzer bir uyarıda bulunduğunu söylüyor:
“Ona Tayvan’a saldırırsan Pekin’i bombalayacağımı söyledim. O da bana inanmadı. Zaten söylediklerimin sadece yüzde 10’una inandılar. Ama bir problem yaşamadık.”
Bu açıklamalar, ABD-Çin ilişkilerinde geçmişte perde arkasında yaşanan ciddi gerilimleri ortaya çıkarması açısından kritik önemde.
Resmî Açıklama Yok
Trump cephesi henüz bu ses kaydına ilişkin bir açıklama yapmadı. Beyaz Saray, Pentagon ya da diğer resmî kurumlar da iddialara dair sessizliğini koruyor.
Kayıtların sızdırılma amacı ve zamanlaması ise soru işaretleri yaratıyor. Seçim kampanyasının en kritik aşamasında ortaya çıkan bu tür içeriklerin, Trump’ın dış politika mirası ve karakteri hakkında seçmene ne mesaj verdiği de tartışma konusu.
Uzmanlar Ne Diyor?
Uluslararası ilişkiler uzmanları, bu tür tehditlerin büyük güçler arasında savaş riskini tırmandırabileceğini ve “nükleer denge” gibi hassas dengelerin böyle agresif söylemlerle daha da kırılgan hâle geldiğini vurguluyor.
Trump’ın bu açıklamalarının özellikle Rusya-Ukrayna savaşı ve Çin-Tayvan hattında tansiyonun hâlâ yüksek olduğu bir dönemde ortaya çıkması, diplomasi çevrelerinde ciddiyetle değerlendiriliyor.